Sunday, March 4, 2007

Beni Deniz Gibi Sev...

Çok sevdiğim bir şairden, çok sevdiğim birisine...

Zor bir şey istemiyorum ki senden. Niye anlarsın ey sevgili her şeyi böyle tersten. Sen ki bu adanın köpük kokulu soluğu, gözleri mavinin en uçuk tonlu çocuğu, sen ki bakışları denizyıldızı kokusu, anlarsın ne istediğimi ve sevebilirsin, biliyorum bir deniz gibi bu yüreği.

Beni seveceksen deniz gibi sev diyorum sevgili, deniz gibi. Kıyılarında otururken ansızın çekiliver mesela. Bana içini göster, kabuklarını, içinde büyüyen yosun kılıklı korkuları, en mavi taraflarını. Bir müddet öyle kal. Gittiğini sanacak kadar kal. Sonra gel sakla yine kendini sularının en sığ yamaçlarına.

Beni seveceksen deniz gibi sev diyorum sevgili, deniz gibi. Konuşurken ya da şarkı dökerken bana o kadar yumuşak konuş, o kadar kadife söyle ki ne söylediğini çıkarmak için susturayım tanıdığım ağlamaklı limanları ve haylaz deniz fenerlerini, her bakışımın üzerinden geçerken başka başka renklerini duyurt sesinin, başka başka desenlerini.


Mesela kıyılarını o kadar benim yap ki, üzüldüm mü oraya koşayım, sevindim mi oraya. Ağladım mı orada boşalayım, kanadım mı orada kazıyayım, tuzu yarama orada bastırayım. Çapaklandığında umutlarım, orada yenilerine dolayım. Gidecek başka yerim olmadan yalnız sende kendime çoğalayım.

Deniz gibi seveceksen izin vereceksin demektir çocuk olmama, kumdan evler yapıp yapıp bozmama, anlamsız gururlar yoğurmama izin vereceksin. Kıyılarının üzerine adlarımızı yazmama, sonra da arasına fiyakalı bir kalp resmi yapıp, tam da ortasından ucu keskin bir ok geçirmeme izin vereceksin. O kadar küçülteceğim sevmeyi bazen, o kadar çocuklaştıracak. Sense sadece seveceksin bu arada, büyümemi seyrederek, çocukça hatalarımı sobeleyerek, gönlüne kum kaçırmama gülerek seveceksin.







Soluğunda kimsede olmayan o koku olacak, sen konuştukça orkide halinden utanacak, nergis boyun bükecek, petunyalar yüzün dökecek. Soluğunda hiçbir çiçekte olmayacak bir tat olacak. Tuzlu bir gün doğumu barındıran bir şey, bir tek bu adanın bağrında açan bir şey, sen gelmeden önce düşünceme değen, senden önce yüreğimin koridorlarında beliren bir şey.


Tam bir yerlerde bittiğimize, konuşacaklarımızın, söyleyeceklerimizin tükendiğine inanacağım, aniden karalarını fark edeceğim, yeni sığınaklarını, uzaktaki ve çok derindeki hayat belirtilerini, keşfedilmemiş memleketlerini mesela. Ve ben gelmeme karşı koyamayacağım. Geleceğim sana, umarsız, pusulasız, apar topar. Daha önce planladığım herşeyi unutarak, hesap kitap yapmadan, sularında boğulma olasılığımla geleceğim.


Sonra bir gün bakacaksın ben sende olacağım. Alışkanlıktan değil ihtiyaçtan, koynundan başka hiçbir yerde bu kadar ferahlayamadığımdan, ve hiçbir mehtaba soyunuk bir yürekle bu kadar uzun bakamadığımdan geleceğim yanına. Başka hiçbir sebep olmadan. Sırf beni deniz gibi seveceğinden. Sırf denizden bile güzel sevebilme ihtimalinden koşacağım yanına.

Beste Sakallı

(thank you Bes...)

No comments: