Geçtiğimiz hafta içerisinde KKTC devlet televizyonu BRT'nin ana haber bültenini izliyordum... Gündemin ilk sırasında yer alan haber Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alexander Downer'in Sayın Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'na makamında yaptığı ziyaret idi.
Anchorman haberin girişini okuduktan sonra ekrana ziyaretten kısa bir görüntü geldi. Belli ki montajı yapan arkadaş İngilizce bilmiyordu... daha da üzücü olan, haber editörü de İngilizce bilmiyordu... Haberin içeriğinde yayına verilen görüntüler kısacıktı, ancak beni dehşete sokacak kadar etkileyiciydi... Topu topu bir dakikayı bile bulmayan o görüntülerde BMGS Özel Temsilcisi görüşmenin resmi kısmına geçmezden önce off-the-record bir sohbet ediyordu... muhtemelen basının henüz daha görüntü almaya başladığının farkında değildi ki kendinden gayet emin bir edayla Japonya'nın Kyoto kentine gerçekleştirdiği bir ziyarette geyşalara gittiğini anlatıyordu... Onun rahatlığından cesaret alan Cumhurbaşkanı Sözcüsü Sayın Osman Ertuğ da aynı edayla ''evet efendim, çok güzel, ne iyi ettiniz, bendeniz de gittim geyşalara'' diyordu...
Şimdi bana ne yani kim nereye giderse... aslında geyşalar çok hakkı yenen kadınlardır... çünkü gerçekte yaptıkları meslek namuslu bir meslek olmasına rağmen, kötü nam bulaşmıştır bir kere onların yakasına... sahte geyşalar sayesinde geyşalık mesleği de zaman içerisinde fuhuşla anılır olmuştur... oysa ki gerçek geyşaların paralı seksle alakaları yoktur, onlar namuslarıyla dans ve müzik üretirler, seks değil... lakin bunu bilen bilir, bir de giden bilir... tabii nereye ve kime gittiğine bağlı...
Lakin televizyonda 'ben geyşalara gittim' cümlesini her duyanın bu ince ayırımı bilmesini bekleyemeyiz... her halukarda, ister gerçeğine gitmiş olsun ister sahtesine, bizi ne ilgilendirir bu iki makam sahibi adamın geyşalara gitmiş olması?... hele ki önemli memleket meselelerinden haberdar olmak için devlet televizyonunun başına geçmiş vatandaşın bu mudur gündemden payına düşen?... üstelik de ilk sıradaki haber maddesi olarak... devlet televizyonuna bakın hele... hem vatandaşına verdiği hizmete, hem de en üst düzeydeki makam sahibi insanları düşürdüğü zor duruma bakın...
Belli ki ne montajcısı İngilizce biliyor, ne de haber editörü... sırf güzel görüntü diye alıp en münasebetsiz yerinden kesip koymuşlar sohbeti, Kıbrıs sorunuyla alakalı bir kesit sanarak... belki de çok daha farklı bir mevzuydu bu insanların konuştukları, ama sen tam da orasını kırpıp koyarsan, ortaya çıkan manadan sen sorumlusun...
Sen derken?!... montajcı mı? editör mü? yoksa müdür mü?!...
Sahi, n'aber bu koca devlet kurumunun müdüründen? Acaba o biliyor mu İngilizce?...
Hadi İngilizce'yi geçtim... bilmesi gereken başka şeyleri biliyor mu acaba Sayın Özer Kanlı?...
Örneğin başında bulunduğu kurumun kuruluşunda büyük emek sarfetmiş olan ve kurumun ilk müdürlerinden olan Hakkı Süha'nın bundan tam 27 yıl önce vefat ettiğini biliyor mu?... anlaşılan henüz farkına varamamış olacak ki geçenlerde BRT'nin kuruluş yıldönümü törenlerine Hakkı Süha'ya davetiye göndererek kendisini öteki dünyadan kalkıp gelmesi için özel olarak davet etti Sayın Kanlı... davetiyenin altına bizzat attı henüz mürekkebi bile kurumamış imzasını... böylesi bir hatayı yaptığı basın organlarında duyulduğu vakit ise hiç olmazsa Süha'nın ailesinden özür dilemek lütfunu gösterebilirdi, ama göstermedi... hatta sözkonusu törenlerde gelmiş geçmiş herkesi tek tek andı, birtek kurumun gelmiş geçmiş en beyefendi ve en eğitimli emektarı Hakkı bey'i hatırlayamadı... oysa ne güzel davetiye de göndermişti... mümkün olsaydı da çıkıp gelebilseydi keşke rahmetli... bir beyefendilik dersi verseydi Sayın Kanlı'ya, bir de hazır gelmişken İngilizce...
DB.